Tuesday, May 17, 2005

Girişimci ruh’ çıkış yolu arıyor

17 yıldır pazarcılık yapan Mehdi Görük, "Meyza" adlı bir marka yarattı. Pazar yerlerine markasını duyuran afişler astı. Kendi kendine okuma-yazma öğrenip bir web sitesi kurdu, yüzlerce proje üretti. Ama elinde hâlâ sadece bir isimden ibaret olan markasından başka bir şeyi yok .

Mehdi Görük ile bana yolladığı bir e-posta sonrası Şirinevler Pazarı’nda tanıştık. Görük 15 yıldır İstanbul’da pazarcılık yapıyordu ve "Bir Semt Pazarcısının Öyküsü" başlığını taşıyan o çok uzun e-postasında pazarda yarattığı "Meyza" adlı bir markadan söz ediyordu. Görük bu marka için yıllarca düşünmüş, renkli kalemlerle kareli defterlere yüzlerce logo çizmiş, Meyza amblemli afişler, poşetler bastırmış, sürekli projeler geliştirmiş ama yine de paçayı yoksulluktan bir türlü kurtaramamıştı.

Mehdi Görük şu an İstanbul’un semt pazarlarında limon satıyor. 30 yaşında ve sadece bir isimden ibaret markasından başka hiçbir şeyi yok. Ama hiç okula gitmemesine rağmen kendi kendine okuma-yazma öğrenen, Washington Post editörlerine derdini anlatacak kadar İngilizce bilen, bilgisayarı olmadığı için internet kafelerde web sitesi kuran bu genç adam öylesine bir girişimci ruha sahip ki, işte orada biraz durmak gerekiyor. Tıpkı "Başaracağınıza inanıyor musunuz?" diye sorduğumda, benim durduğum gibi: "Edison’a da kimse inanmıyordu ama ampulu o bulmadı mı?

Ne zamandır pazarcılık yapıyorsunuz?
Siirt’ten İstanbul’a geldiğim ilk gün pazara çıktım. 13 yaşındaydım. 15 yıl tezgahlarda işçilik yaptım. İki yıldır da tezgah bulursam kıvırcık, limon falan satıyorum.

Sizin bir de markanız var.
Evet, "Meyza" diye bir marka yarattım dört yıl önce. İşçilik yaptığım sıralarda bir gün kendime söz verdim. Bir marka yaratacak ve Migros kadar büyütecektim.

Pazarda limon satarken bir marka yaratmaya çalışmak tuhaf değil mi?
Yıllardır iş dünyasını takip ediyorum. İnsanlar sıfırdan başlayıp nasıl başarılı oluyorlar, biliyorum. Ben markanın önemine çok inanıyorum. Yoksa markasız da limon satılabilir. Belki şu an bana bir faydası yok ama ileride mutlaka olacaktır.


Markayla her iş yapılır

Nasıl bir fayda bekliyorsunuz bu markadan?
Şu anda sadece sebze-meyve satıyorum. Ama para bulabilirsem bir meyve suyu markası yaratabilirim mesela. Çocuklara meyve buzlar satabilirim. Markanız olunca her işi yapabilirsiniz çünkü.


Meyza’yı yarattıktan sonra afişler hazırlayıp pazara asmışsınız. Nasıl karşıladı müşterileriniz bunu?
Markayı bulduğum sırada başkalarının tezgahında işçi olarak çalışıyordum. Bu yüzden afişleri, poşetleri onlar adına yapmak zorunda kaldım. Markam tutsun diye masrafları cebimden karşıladım. Bez afiş yaptırıp üzerine "Pek yakında Meyza geliyor" yazdım. İçindeki "e" harfini de ters koydum ki, görenler merak etsin.

Bütün bunları parasını cebinizden verip patronunuz için yaptığınızı söylediniz. Size bir katkısı yoktu yani... Evet. Kazandığım bütün para bu işlere gidiyordu. Ama pazarda mallar hep siyah poşetlere konulur. Bunlar toplama çöpten, sağlıksız poşetlerdir. Biz Meyza yazılı poşetler bastırınca pazarda çok güzel bir görüntü oldu. En azından ben büyük şevk aldım, bu işi yaptığım için gurur duydum.

Satışlarınızı artırdı mı bu marka?
Artırdı ama önemli olan bu değildi. Markanın yaşaması 5-10 limon fazla satmaktan daha önemliydi benim için. "Balonlara ‘Meyza Pazarium Concept’ yazacağım.

Bana yazdığınız e-postada sürekli bir girişimci ruhtan söz ediyorsunuz.
Benim hayatım girişimcilik üzerine kurulu. Hani okuyamadığımı falan bir yana bırakın, daha pazarda yerim bile yok. Bugün iki pazarda yer bulamadım mesela, burası geldiğim üçüncü pazar. Girişimci olmaya mecbursunuz yani. Evet, benim bu markadan başka bir şansım yok çünkü. Bugüne kadar bir şey olmadı ama yılmayacağım. Geçen gün Washington Post’a da yazdım. Ne yazdınız? Markamı anlattım işte.

Örnek aldığınız kimse var mı ticaret hayatında?
Zeki Triko’nun sahibi Zeki Başeskioğlu. Eski pazarcıdır o. Balins’in sahibi Veysi Balin de öyle. Onlar sıfırdan gelip bunu başardı. Edison da kafayı yorup ampulu buldu. Ben neden başaramayayım? Şu anda pazarda, gördünüz arkadaşlar dalga geçiyorlar ama bu umrumda değil. Ben inandığım davanın peşinden gideceğim. Hayattan zevk alıyorum ya, bu bana yeter.

Markanızı yaratalı dört sene oldu ama hayatınızda pek bir şey değişmemiş görünüyor. Hayal kırıklığı yaşamıyor musunuz hiç?
Yaşamaz olur muyum? Mesela en son Perakende Günleri’ndeki konferansa gittim. Davetiye bulamadım. Kendimi öksüz çocuk gibi hissettim. Giriş ücretliydi ve benim o kadar param yoktu.

Neden bu kadar istediniz bu konferansa katılmayı?
İş dünyasından herkes oradaydı. Deneyimlerini anlatacaklardı. Belki bir-iki kişiyle tanışacaktım. Bu benim hakkım değil mi? Pazarcı olabilirim ama benim markamı Türkiye’de çoğu şirket müdürü düşünemez. Benim elimde imkan olsa Meyza’yı Türkiye’nin tarım portalı yapabiliriz. Çünkü hani nasıl derler, ben vizyonu geniş bir insanım. Mesela şimdi dört metrelik bir limon resmi koyacağım tezgahın arkasına. Biraz para bulunca müşterilere balon, pamuk helva dağıtacağım. Bunların üstüne de "Meyza pazarium concept" yazacağım. Bir de ses tertibatı kurabilirsem müzik yayını yapmak istiyorum müşterilerime. "Amazon.com nasıl kurulmuş araştırdım. E-ticaret yapmaya karar verdim

İnternette bir de web siteniz var. Bilgisayar kullanmayı nasıl öğrendiniz.
Bilgisayarı ilk kez 10 sene önce duydum. Askerdeyken bölüğün Bilgi İşlem Merkezi’ne gizlice giriyordum, o zamanlar Windows 95 vardı. Sivile dönünce internet kafeleri gördüm. İçeri girmeyi çok istiyordum ama pahalı mıdır, harfleri falan pek bilmiyorum "Rezil olur muyum?" diye düşünüyordum. Derken bir gün cesaret edip girdim. Sonra manyak bir şekilde internete girmeye başladım. Bu arada basından e-ticareti takip ediyordum. Amazon.com nasıl kurulmuş, insanlar internetten nasıl para kazanıyor, araştırdım. "Ben neden yapmayayım?" diye düşündüm.

Sonra kendi web sitenizi kurdunuz...
Ciddi olarak kafa yordum. Kolay web servisini buldum. Orada malzeme veriyorlar zaten. Sonra gittim, domain aldım. Araştırdım yani. Bir gün chat yaparken de bir arkadaştan inceliklerini öğrenip markam için üç sayfalık bir web sayfası yaptım.

Markam diyorsunuz ama ortada bir şirket ya da sattığınız bir ürün yok değil mi?
Ortada bir şirket yok ama yaptım işte. Gittiğim pazarları, ürünleri falan yazdım. Birkaç e-mail geldi. Işığı aldım. Baktım internetteki şirket sayısı çok az. İlk gelen işi götürür diye düşündüm.

Peki ortada satılacak bir şey de olmadığına göre amacınız neydi bu siteyi açarken?
Amacım önce e-ticaret. Bakın bu çok önemli. Benim son tüketiciye meyve-sebze satmak gibi bir düşüncem yok. İnternette pazarlanacak son şey bu çünkü. Benim amacım Anadolu’nun her yanından ürün toplayıp onları İstanbul’da pazarlamak. Hipermarketlere satmak, olmadı ihracata yönelmek. Ama şu anki halimle zor.

En çok neye ihtiyacınız var peki bunları yapabilmek için?
Bu işe para koyabilecek girişimciler arıyorum. En çok da istediğim şu; Carrefour, Migros gibi marketlerde bana bir yer tahsis etsinler. Orada kendi markamla sezonun en kuvvetli ürünlerini satayım. "Kendi kendime öğrendiğim İngilizceyle Washington Post’a mektup yazdım" Küçüklüğümden beri ticaretin içindeyim. Hiç okula gitmedim. Çevremde akranlarımı görüyorum, onlar okumuş, ben okumamışım. Bu yüzden kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Önce kendi kendime okuma-yazmayı öğrendim. Sonra da Limasollu Naci’nin İngilizce setini alıp biraz İngilizce öğrendim. Şimdi derdimi Washington Post editörlerine anlatacak kadar İngilizce biliyorum.

1 comment:

Anonymous said...

Girişimci Ruh'un artık bir web sayfası'da var.:)

www.mehdigoruk.com

Zanone