Friday, May 20, 2005

Gitmeli buralardan.Gitmeli!

Şimdi sen işyerinde falansındır. Yanağına elin dayalı sıkılmaktasındır.
Ya da gazeteyi almış tersyüz etmektesindir sıkıntıyla. Haklısın. Evet haklısın:

Gitmeli buralardan.Gitmeli! Denizin betonlar içine sıkıştırılmadığı yerlere gitmeli.
Gökyüzünün sokak aralıklarına bölünmediği, "Kesintisiz Gökyüzü Diyarlarına" gitmeli.
Küçük bir çantayla, her şeyi evde unutarak, kısa dönemli mülksüzleşerek, hafifleyerek denize inmeli...

Sabaha karşı bir gün arabaya atlayıp, hızla yola çıkmalı. Dağ yollarında
çeşmelerde durup suları dirseklerden akıtmalı, boynu ıslatmalı,
ıslak ıslak rüzgarda durmalı. İlk kır kahvesi, bir yolculuk sürprizi olarak,
civarın en güzel kahvaltısını hazırlayan yer olmalı.

Domates güneşi kızıl yansıtırken, salatalıklar insanın içini genişleten
kokusuyla kıtırdarken, ağaçtan yapraklar düşmeli tahta masaya.
Şehrin naylonlu ekmeklerinden değil, avuç içi gibi beyaz ve yumuşak ekmeklerden
getirmeli bir yaşlı, güleç kadın durmadan. Yumurtanın sarısı gün batımının
şeker rengi gibi aniden ortaya çıkıvermeli.
Cemal Süreya'nın dediği gibi:
"Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı..."

Sonra kekikli yollardan, dikenlerin üzerinde cırcır böceklerinin uyuklatan
seslerinden geçmeli. Tuhaf tabelalara, komik kamyon arkası yazılarına
gülünmeli. Gevşek gevşek yol alınmalı. Yol su gibi akmalı. Akmalı şehir
üstünden başından su gibi... Akıta akıta iyice temizlenince beyaz boyalı
bir pansiyona varmalı. Sabun kokmalı çarşaflar. Her şeyi öylece bırakıp,
plansız programsız denize "cup!" diye dalmalı.
Cup! Denizin altına bakmalı. Denizin dibinde güldün mü hiç ?
Balıklar yanağından geçince, yosunlar ayaklarını gıdıklayınca veya aklına
şimdi şehirde olmadığın, tam burada olduğun gelince... Hadi gülümse!
Sanki denizin dibinde yaşıyormuşsun gibi oluyor, nedense... Bir de söyle
tam dipteyken yüzünü suyun yüzüne döndürmeli. Denizin dibinden güneşe baktın mı hiç ?
İnsan gümüşbalığı gibi oluyor, nedense..

Pansiyon sahibi aksama ahtapot salatasıyla, zeytinyağlı iç bakla yapmalı.
Sarmısaklı yoğurdun üzerine, neşe olsun diye iki damla zeytinyağı dökmeli.
Nereden bulmuşsa sakız rakısı almış olmalı. Çam kokmalı için; orman gibi bir şey olmalısın...

Eski bir radyo açık olmalı. Müzeyyen Senar "Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına" şarkısını söylemeli.
Bütün sevdiğin şarkılar art arda gelmeli.

Ayıkken asla anlatamayacağın o büyük coşkulu hüzün basmalı göğsüne.
İki satır bir yere not almak gelmeli içinden. Sanki peçeteye bir şeyler karalarsan bugünü
hep elinde tutabilecekmişsin gibi...
Öyle tuhaf bir şey yani.

Yatağa tüy gibi düşmelisin sonra. Uyuduğunu bilmemelisin.



1 comment:

limon said...

Ah.. içim sızladı