Tuesday, July 19, 2005

Burada siyah beyaza yer yok.

Belli bir yaşa gelip de iş hayatından bunalanlar, çocukları yuvadan uçmaya hazırlananların kendi aralarındaki başlıca sohbet konularından biri 'Şöyle küçük bir Ege ya da Akdeniz sahil kasabasına yerleşmek'tir herhalde. Küçük, müstakil evin bahçesinde yetiştirilecek mevye-sebzelerden hamak keyfine kadar konuşma uzayıp gider metropollerin trafiği, gürültüsü ve hareketliliğinden uzakta havası güzel bir kasabada yaşama hayalleri... İsmail Erkoca ile Nurten Değirmenci bu emeklilik projesini hayata geçiren çiftlerden. Ancak onların hikayesi biraz daha farklı. Bir buçuk yıl önce Yalıkavak'taki Sandıma Köyü'nde evlerinin önüne astıkları bayrakla kendi cumhuriyetlerini ilan ettiler. Üstelik yeni hayatlarını tarihi Yalıkavak'tan öncelere dayanan ve terk edilmiş eski bir yerleşim yeri olan köydeki ev kalıntısını restore edip bir yaşam mekanı haline getirdiler. İstanbul'daki yaşamlarını geride bırakan çift bunun kararını önceden vermiş ama Sandıma'lı olması tamamen tesadüf. Makine mühendisi İsmail Erkoca, yıllarca gemilerde çalışıp dünyayı dolaştı, tersanelerde çalıştı. Şimdi ise son durağı olan bu köyde heykeltıraş oldu. Çocukluğunda kardan heykeller yaparken koşulların onu farklı yönlere ittiğini söyleyen Erkoca kurallar ve kalıplar altında ezilmeye başladığını hissettiğinde doğup büyüdüğü kentten ayrılmaya karar verdi: 'Köydü, metropol oldu. İstanbul'un her türlü keşmekeşini de doğasını da yaşadım. Onun için bana 'Git' deyince ben de ayrıldım. Ama sembolünü bahçe girişine astık. Köylülerin hediyesi olan bir boyunduruk. İstanbul'da boyunduruk altındaydık dedik. Nasıl diye sorulunca, eğrisiyle doğrusuyla diye cevapladık. Bu yüzden boyunduruğun bir tarafında eğri, diğer tarafından düz ağaç var.'

DarWin evrim teorisini bozduk diye bize kızdı
20 yıl muhasebeci olarak çalışan Değirmenci ise mesleğine resim sayesinde devam edebildi. Şimdi ise sohbet ettiğimiz ve eskiden ahır olarak kullanılan oda onun atölyesi. Ama kendini sadece tuval, taş ve pencere kapaklarıyla sınırlı tutmuyor zira her türlü objeden evdeki çeşitli aksesuvarlara ve hatta köpekleri Sandi'ye kadar her şeyi boyuyor özgürce. Zaten iç mekan düzenlemesi ve buradaki yaşamlarına renk katmak onun sorumluluğunda. 1999'da Antalya'da başlayan seyahatleri onları Bodrum yarımadasına, buradan da methini duydukları Sandıma Köyü'ne getirdi. Eski evlerin satılık olduğunu öğrenince köy meydanındaki en büyük yapıya talip oldular. Önünde çeşme olmasının yanı sıra sanat atölyeleri için geniş mekanlara ihtiyaç duymaları yüzünden şimdiki yuvalarını seçtiler. 16 ay süren restorasyon sonrası kalıntılardan bir ev inşa ettiler birlikte. Erkoca bu hummalı çalışma yüzünden Darwin ile aralarının bozulduğunu söylüyor. 'Şubat ayında karşımıza ilk çıkan, göbeği pembemsi geniş yapraklı bir papatyaydı. 'Ne işin var burada? Üşürsün burada, bizim bahçeye gel' dedik. Ve ondan sonra karşımıza çıkan tüm çiçeklerle sözleşme yaptık. Her türlü işi ikimiz yaptık. Altı ay sonra maymun gibi uzadı kollarımız, bir yıl sonraysa şempanze gibi olduk. Böyle olunca Darwin ile aramız bozuldu. 'Sizin yüzünüzden teorim altüst oldu. Ben maymundan insana evrimleştirmiştim' diye kızdı bize.'

Çiftin yabani hayvanların yanı sıra yerli, yabancı pek çok misafiri oluyor. Erkoca bazı turistlerin 'Kilise var mı köyde' sorusuna verdiği 'Seneye gelin sizin için bir tane inşa edeceğim' cevabından yola çıkarak bir proje geliştirdi: 'Aklıma Beş Pencereler diye bir konu geldi. Beş din seçtim: Müslümanlık, Hıristiyanlık, Musevilik ve Budizm. Beşincisi ise küçücük bir nokta. Pencereleri açınca karşınıza o dinlerle ilgili semboller çıkıyor. Sonuncusunda ise yine bir nokta ama boşluk var. Kapağın arkasında ise dünya, ay ve soru işareti var. Herkes bunu kendine göre yorumlayabilir. Açık kapı nereye giderseniz gidin.'

Burada siyah beyaza yer yok.

Bir labirenti andıran evin üç avlusu var. Bahçe girişinde Art Cafe ve Sandıma yazılı bir kapı karşılıyor sizi. Derken kafenin olduğu bölüme geliyorsunuz. İlk bina Değirmenci'nin resimlerini yaptığı atölye. Yandaki Beş Pencereler'in bulunduğu bir geçitle iç avluya geliyorsunuz. Bir tarafta köpeklerin odası, diğer tarafta ise sergi salonu var. Burada Değirmenci'nin resimleriyle Erkoca'nın heykelleri sergileniyor. Değirmenci'nin elinin değdiği yerlerde siyah-beyaz yok. Onun renklerle hayat verdiği her objenin ve mekanın hikayesini masalsı bir dille anlatmak ise Erkoca'ya düşüyor. Mutfağın yanından merdivenlerle yukarı çıkıyoruz. Burası şark köşesi. Duvarlarda Değirmenci'nin Anadolu'nun çeşitli illerinde kadınların başörtü bağlama modellerini resmettiği tablolar asılı. Tuvalette bile her şey giydirilmiş, süslenmiş adeta. Yandaki odadan ise bir başka bahçeye geçiliyor. Küçük merdivenlernle çıkılıan damın bir köşesinde sandalyeler var. Burada bir şeyler içip Yalıkavak'ın meşhur günbatımını izleyebiliyorsunuz.

Sandima mı Sanrima mı?

İsmail Erkoca köyü terk etmeyen 78 yaşındaki çoban Osman'ın anlattıklarını misafirleriyle sohbetleri ve araştırmalarıyla köy hakkında topladığı bilgileri bizimle paylaşıyor: '1965'te köy sakinleri aşağıya yani merkeze inmiş. Başka bir rivayete göreyse köy halkı veba salgını nedeniyle göç etmiş. 1800'lere kadar gidildiğinde buradaki mezarlardan nüfusun ağırlıklı olarak Müslümanlardan oluştuğu söylenebilir.
15'inci Şeyhülislam burada doğmuş. Aşağıdaki sarnıcı annesinin ölümünün ardından yaptırtmış. Türk Müslüman köyünde Rumlar da yaşıyormuş. Zaten buradaki taş evler onların eseri. Ahırlı, iki katlı, duvara gömme banyolu ve şömine-ocaklı evler yaşam şekilleri nedeniyle de Türk mimarisini anımsatıyor. Sandıma'nın ne anlama geldiğine gelince... Sandima Yunanca güzel bir yer demekmiş. Musevi bir misafirim ise orijinalinin Sanrima olduğunu, bu kelimenin de İbranice kutsal köy anlamına geldiğini söyledi. Köyde anlatılan bir hikayeye göre burayı soymaya gelen korsanlardan biri umduğunu bulamayınca 'Bende bir şey sandım ama' deyince adı sandım-a kalmış.

Thursday, July 14, 2005

Karaburun Kadınları Agro-Turizm Projesi


Türkiye-Yunanistan Kadın Barış Girişimi (WINPEACE- Women's Initiative for Peace) ve Eymir Kültür Vakfı, İzmir Karaburun'da, Ağustos 2002'den bu yana 'Karaburun Kadınları Agro Turizm Projesi'ni yürütüyor. Proje, Yunanistan'da birçok örneği bulunan ve turistleri özel evlerde, küçük pansiyon veya otellerde ağırlamaya yönelik 'agro-eko turizm' modelinin Türkiye'ye uygulanmasını amaçlıyor. Proje kapsamında bir kooperatif kuran Karaburunlu kadınların agro-turizm projesi için ortaya koydukları emek ve çalışma, meyvesini Ağustos 2004'te verdi. Kadınlar, ilk konuklarını 28-29 Ağustos tarihlerinde özel bir kutlama düzenleyerek ağırlamaya başladı.

Agro-eko turizm projesi sayesinde Karaburunlu kadınlar, hem farklı tarzda tatil yapmak isteyenlere hizmet verecek, hem de kendilerine ve köylerine yeni gelir kaynakları sağlayarak ülke ekonomisine katkıda bulunacaklar.

Agro-Turizm projesi, 2001'de başlatılan AB 'Sivil Toplumu Güçlendirme Programı' kapsamında, Yunanistan'daki benzer kuruluşlarla diyalog, ağ oluşturma ve ortaklık projeleri bağlamında sivil toplum kuruluşlarının kapasitesini güçlendirmeyi amaçlayan 'Türk-Yunan Sivil Diyalogu'nun bir bileşeni olarak hayata geçirildi. Agro-eko turizm, yerel halka gelir ve iş yaratırken, çevrenin korunmasına da yardımcı olan turizm biçimi olarak tanımlanıyor.

Proje, Türk ve Yunan kadınları arasında barış köprüsü kuruyor
Avrupa Birliği'nin WINPEACE'in sunduğu projeye mali destek vermeyi onaylaması üzerine, finansman Eymir Kültür Vakfı aracılığıyla alındı. Proje, Yunanistan ve Türkiye kadınları arasında bir barış köprüsü kurmanın alternatif girişimi olarak kabul edildi. Modelin Türkiye'ye uygulanmasında İzmir Karaburun'daki, Ege gelenekleri ile yöresel renklerini koruyan köylerden Küçükbahçe, Parlak ve Sarpıncık pilot bölge olarak seçildi. Köyler, kardeş örgütlerinin bulunduğu Yunanistan'ın Midilli Adası'na en yakın noktada bulunmaları, yerel ürün ve etkinliklere sahip olmaları, turistlere sunulabilecek bozulmamış doğal güzellikleri nedeniyle tercih edildi.

Üç köyün gönüllü kadınları, önce bir dizi eğitim alarak konu hakkında bilgi sahibi oldu. Ekim 2003'te ise güçlerini birleştirerek ortaklaşa olarak 'Karaburun Kadınları Agro Turizm Kooperatifi'ni kurdu. Kadınlar daha sonra, Midilli Adası'ndaki kardeş örgüt 'Petra Agro-Turizm Kadın Kooperatifi'ni ziyaret ederek, Yunanlı kadınların 20 yıllık deneyimlerini paylaştı. İzmir Valisi, Karaburun Kaymakamı ve Karaburun Belediye Başkanı başta olmak üzere, bölgenin tüm yetkilileri, üç köyün kanalizasyon, çöp gibi altyapı sorunlarını çözdü, kadınlara maddi manevi destek sağladı.

Agro-Turizm modeli kapsamında tatil yapmak isteyenleri neler bekliyor?
Karaburun Kadınları Agro-Turizm Kooperatifi, proje kapsamında 6 köy evini turizme hazır hale getirdi. 15-20 konuğu rahatlıkla ağırlayabilen kooperatif, agro-turizm modeli çerçevesinde değişik bir tatil yapmak isteyenleri özgün ev ve odalarda, el işi göz nuru perde, örtü, nevresim takımları arasında ağırlıyor, tertemiz bir denizde yüzmelerini sağlıyor, çam ağaçları arasında ve dağlarda yürüyüşler ile çevredeki 'Hayalet Köy' gibi eski bölgeleri ziyarete götürüyor ve sakin bir ortamda doğayla baş başa bir dinlenme olanağı sunuyor. Bunların yanı sıra kooperatif tatilcilere, yılın 12 ayında köylüler ile birlikte katılabilecekleri mevsime uygun şu etkinlikleri de sunuyor:
Nergis toplamak (Kasım-Aralık-Ocak aylarında) Sümbül toplamak (Ocak-Şubat aylarında) Mandalina toplamak (Ekim-Kasım-Aralık) Enginar toplamak (Ocak-Şubat-Mart ve Nisan) Zeytin toplamak (Ekim-Kasım-Aralık-Ocak) Mandalina çapalamak (Mayıs) Mandalina sulamak (yaz ayları boyunca) Ekin biçmek (Orak Ayı diye de anılan Haziran'da) Sebze bahçesi ve bostan dikimleri (Mayıs) Gül toplamak ve gül reçeli yapımı (Mayıs) Portakal ve narenciye çiçekleri toplamak (Mayıs) Enginarın uyandırılması diye adlandırılan enginara ilk suyun verilmesi (Ağustos-Eylül) Karabaş Otu'nun çiçek açması ve toplanması (Nisan) Kekik toplamak (Haziran-Temmuz) Karanfilden kolyeler yapmak Erkeklerle sabah erkenden balığa çıkmak (yaz aylarında Karaburun Kefalı denilen Kopan balığı çok meşhur) Sepet yapmak Enginar ve Karabaş Otu reçelleri pişirmek Yöreye özgü yerel yemeklerin yapımını öğrenmek (Kabak çiçeği dolması, dede sarığı böreği, düğün tatlısı vb.) Kopanisti (acı peynir) yapımı (Haziran) Sepet (Kelle) Peyniri yapımı (Nisan-Mayıs-Haziran) Zeytinyağından sabun yapımı (kış ayları boyunca) Bunların dışında, Karaburun'a Mayıs ayının ilk haftasında gidenler, bölgede düzenlenen Hıdrellez kutlamalarına da katılabiliyor. Hıdrellezde köylüler geleneksel olarak Sindirme (Höşmerim) Tatlısı yapıyor, 's' harfiyle başlayan gıdalar tüketiyor (soğan, sarma dolma, sütlü ürünler), oğlak kesiyor, dileklerini akan suya bırakıyor, gül kadar güzel, zeytin kadar sağlam olmaları için kız çocuklarının yastıklarına 6 Mayıs Hıdrellez sabahı bir gül ve bir de zeytin dalı koyuyor.

Kooperatif evlerinde tatil için rezervasyon, ürün siparişi ve ayrıntılı bilgi için:

Karaburun Kadınları Agro-Turizm Kooperatifi
Tel: 0232 731 42 22Küçükbahçe, Parlak ve Sarpıncık Köyleri-Karaburun/İZMİR
Kooperatifin çok yakında hizmete girecek web sayfasının adresi:
www.karaburunagroturizmkoop.com