Monday, August 15, 2005

ORADA BİR KÖY VAR...

Doğayla içiçe, bir o kadar da konforlu bir tatile ne dersiniz? Eğer cevabınız olumluysa, müjdeyi verelim; Orda bir ekolojik köy var, hem de uzakta değil, çok yakında... Yalova’nın Armutlu ilçesine bağlı Mecidiye köyünde. Eskiden ormancılıkla geçinen bu köyün ekolojik tarıma yönelmesine öncülük eden kişi ise BÜ Sosyoloji mezunu Tülay Andiç’87. Andiç, ayrıca açtığı Thuya Ekopansiyon’da, misafirlerine yumurtayı kümesten, domatesi bahçeden toplayacakları bir tatil imkanı da sunuyor.

- Doğayla içiçe yaşama fikri nereden aklınıza geldi?
Ben, 1987 sosyoloji mezunuyum. Sosyolojiye Almanya’dan transferle geldim. Belli yerlerde çalıştım. Yüksek lisans yaptım sonra doktora yapmaya karar verdim ama tez aşamasında kaldı. Henüz bitirmedim. Kızımın doğmasıyla birlikte homeopatiyle ilgilenmeye başladım, kızım dağlarda doğada büyüsün istedim. Böyle olunca doğayla iç içe olabilecek yerler aramaya başladım.


- Yani buraya geliş maceranıza kızınız sebep olmuş,
Evet, ilk baktığım yer Edremit’ti, olmadı. Sonra bir gün yakın bir arkadaşım “Armutlu’da ucuz arsalar var, gel gidip bakalım” dedi. 1994 yılı 17 Mayıs günü arsa bakmak için Armutlu’ya geldik. Bazı şeyler tesadüf değil diye düşünürüm. Birkaç arazi gösterdiler. Şu anda üzerinde bulunduğumuz araziyi beğendim ve satın aldım. O zamanki tüm birikimimi buraya harcadım. Hiç param kalmadı ama oradan borç, buradan katkı derken 1995 yılında evi imar ettim. Ama mimarla bir anlaşmazlıktan dolayı ev çok büyük oldu. Hatta mimara bu ev ilk şekillendiğinde “bu ne böyle, otel gibi olmuş” dedim.

- Peki şu anda yaptığınız ekolojik tarım ve turizm işine nasıl girdiniz?
Büyüklüğünden rahatsız olduğum evin faklı olarak işe yarayacağı kanaati oluştu bende ve burayı pansiyon yapmayı düşündüm. Bu düşüncemin hayata geçmesinde Yalova Turizm Müdürü’nün desteği çok önemli oldu. Pansiyon için ruhsat işlerine girince ufak ufak devlet erkanı ile tanışmalar başladı. O zamana kadar kimse benim varlığımdan haberdar değildi. Köylüyle 10 yılı aşkın bir süredir haşır neşirim. Devlet yetkilileriyle yaptığım görüşmelerde devletin ormancılıkla geçinen köyün geçim kaynağını değiştirme fikrinde olduğunu öğrendim. Ben de ekolojik tarımın bu iş için uygun olduğunu düşünerek yola çıktım. Zaten ben 1996 yılından beri bu arazide ekolojik sebzecilik ve meyvecilik yapıyorum. Kendi çalışma alanımı da ekolojik tarım ve turizm olarak belirledim.

- Projeyi hayata geçirmek için neler yaptınız?İlçe Tarım Müdürlüğüne gittim. “Köylerin geçimi için alternatif proje arıyormuşsunuz, benim bir projem var” dedim. “Uzun süredir bu köydeyim, ekolojik tarımla uğraşıyorum ve köylüyü yakından tanıyorum. Bu proje başarıya ulaşır” diye anlattım. İlçe Tarım Müdürlüğüyse bu projenin köylüler tarafından benimsenmeyeceğini savundu. Bu olumsuz görüş beni yıldırmadı ve projeyi valiliğe götürdüm. “Ben vatandaş Tülay, sosyolog, Armutlu Mecidiye köyde böyle bir proje yapmak istiyorum ama İlçe Tarım Müdürlüğünden istediğim desteği alamıyorum” dedim. Vali ilgilendi ve projeyi destekleyeceğini söyledi. Böylece proje resmi kurumların da gündemine girmiş oldu.

- Devlet projeye dahil olduktan sonra ne gibi destekler aldınız veya alacaksınız?
Devlet bu proje kapsamında su ihtiyacının sorunsuz karşılanması için çalışma yapacak. Toplu ekolojik tarım sertifikasyonları yaparak köylünün sertifikasyon giderini azaltacak ve ekolojik tarım için köylüye düşük faizli kredi verilmesini sağlayacak. En önemlisi de damla sulama için çalışma yapılacak, killi toprakta salma sulama yapan bir köylümüz var maalesef...

- Belli ki bu iş, projenin birçok alanla ilgisinden dolayı çok yönlü bir iş olacak. Peki, nasıl koordine edilecek?
Projenin en önemli özelliklerinden biri, projenin sivil inisiyatifin başlattığı ve devletin sahip çıktığı bir proje olmasıdır. Sizin de söylediğiniz gibi proje çok yönlü. Bundan dolayı turizm, çevre, orman, köy işleri, tarım müdürlükleri ve ilgili kurumlarla sivil inisiyatifin temsil edildiği bir üst komisyon kurulması çok önemliydi. Birçok birimin içinde olduğu bir komisyon olmalı ki proje parçalanmasın. İyi bir koordinasyon ve takiple başarıya ulaşsın.

- Bu dönüşümün sağlanması için köylünün de desteği gerekiyor.
Onların katılımı ve ilgisi nasıl? Bu proje için pilot bölge seçilmiş üç köyümüz var. Halimiye, Selimiye, Mecidiye. Bu köylerde toplam 150 hane var ve başlangıç olarak Mecidiye’de 50 hane, diğer köylerdeyse neredeyse tamamı bu işe gönüllü.

- Köylünün desteğini nasıl sağladınız?
Köylüyle çok uzun yıllardır iç içe olmam, onları iyi tanımam çok önemli oldu. Bence her proje hazırlanırken içinde mutlaka bir toplumbilimci olmalıdır. Bunun yanında ürettikleri ürünlerin kıymetini daha iyi anlayabilmeleri için CityFarm’dan bir yetkili getirerek ekolojik ürünler, satış değerleri ve pazar hakkında bilgi verdik. Ekolife ile bağlantı kurdum, sertifikasyon sürecine giriyor olduğumuz için, “her şeyinizi alırız” dediler. Ayrıca Marmara Birlik’le de bağlantı sağlandı. Bunlar ikna edici etkiler olmakla birlikte, yine de köylü boş bırakılmamalı.

- Sizin kendi adınıza yaptığınız iş iki bacaklı; turizm ve ekolojik tarım. Tam olarak ne yaptığınızdan biraz bahseder misiniz?
Burası, 12 sabit yatak, 3 küçük oda, 1 büyük oda, 1 orta boy odadan oluşan küçük bir pansiyon. Ayrıca arazide konaklamak isteyenlere de hizmet verebiliyoruz. Burada doğayla baş başa bir yaşam tarzı ve yemeklerde mümkün olan her şeyin ekolojik olduğu öğünler sunuyoruz. Bunun dışında yemek hazırlamak, bahçeden ürün toplamak, salça ve benzeri ürünleri yapmak, resim ve fotoğraf atölyesi, binicilik, meditasyon, yoga gibi etkinliklerimiz var. Ekoçiftliğimiz grup çalışmaları ve seminerler için de çok uygun. Aslında tam bir butik otel. Ev ürünleri üretimindeyse köylüyle paslaşacağız. Aslında süreç içinde herkes hangi ekonomik faaliyette olursa olsun, birbiriyle paslaşacak hale gelecek. Bu bölge ekolojik havza ilan edildi. Yalova da pilot bölge. Bu çok önemli bir gelişme, inşallah çalışmayı doğal park hedefine de ulaştırırız, çünkü benim gönlümde yatan nihai hedef bu.

- Bu tür projeler uluslararası kuruluşlar tarafından destekleniyor mu?
Ekoturizm, organik tarım yeni bir konsept ve giderek konvansiyonel turizmin geçeğini öngördüğüm bir konsept. Çevreyi, insanı, kültürü ve doğayı denge içinde gözeten bir turizm anlayışının gerçek turizm olduğunu söyleyebiliriz. Öne çıkan en önemli özelliğiyse, yerel halkın tali hizmetlerde değil, gerçek manada ekonomik katılım içinde olması. Dünyanın başka bölgelerinde de uygulanan bu konsept, BM ile diğer kalkınma ve çevre örgütleri tarafından da destek görüyor.

Kaynak: BÜMED

Thursday, August 11, 2005

Meksikalı Balıkçı

Amerikalı zengin işadamı, bir iş seyahati sırasında küçük bir Meksika kıyı kasabasına uğrar. Limanda gezerken, ağzına kadar balık dolu küçük bir teknenin içinde oturan bir balıkçı dikkatini çeker. Merakla yanına yaklaşır ve sorar,
- “Merhaba, bu balıkları yakalamak ne kadar zamanını aldı ?
” balıkçı, tümünü bir-iki saate yakaladığını söyler. İşadamı bu kez, niçin daha uzunsüre kalıp daha fazla balık yakalamadığını sorar. balıkçı, ailesinin geçimi için bu kadarının yettiğini söyler. Amerikalı işadamı merakla balıkçıya kalan zamanını nasıl geçirdiğini sorar.
Balıkçı anlatır...,
- “Geç vakit yatarım, sabah birazcık balık yakalarım. Sonra çocuklarımla oynarım, öğlende de karım Maria ile biraz siesta yaparım. Akşamları, amigolarla beraber gitar çalıp şarap içeriz, eğleniriz. Dolu ve meşgul bir yaşantım var senyör.”
Amerikalı gerinerek,
- “Benim Harvard’dan MBA’m var ve sana yardım edebilirim. Balık tutmak için daha cok zaman ayırmalı ve daha büyük bir tekne ile çalışmalısın. Bu tekneden elde edeceğin gelirle daha büyük tekneler alırsın. Kısa sürede bir balıkçı filosuna sahip olursun. Böylelikle, yakaladığın balığı aracılara değil doğrudan doğruya işleme tesislerine satarsın. Hatta kendi balık fabrikanı bile kurabilirsin. Balıkçılık sektöründe bir numara olursun.”
Ve Amerikalı devam eder,
- “Tabii bunları yapman için öncelikle bu küçük balıkçı kasabasını terk edip MexicoCity’ye, daha sonra Los Angeles’e ve ensonunda holdingini genişletebileceğin NewYork’a yerleşirsin.”
balıkçı düşünceli vaziyette sorar,
- “Peki senyör, bu anlattıklarınız ne kadar zaman alır ?”
Amerikali yanıtlar,
- “15-20 yıl kadar.”
- “Peki bundan sonra senyör?” diye sorar balıkçı.
Amerikalı güler,
- “Şimdi anlatacağım en iyi tarafi! Zamanı geldiğinde, şirketini halka açarsın ve şirketinin hisselerini iyi paraya satarsın! Kısa zamanda zengin olup milyonlar kazanırsın!”
- “Milyonlar?” der Meksikalı,
- “Eee... sonra senyör ?”
Amerikalı,
- “Ondan sonra emekli olursun. Geç vakitlerde yatabileceğin küçük bir balıkçı kasabasına yerleşirsin, istersen zevk için biraz balık tutarsın, çocuklarınla oynayacak, karınla siesta yapacak zamanın olur, akşamlarıda arkadaşlarınla şarap içip, gitar çalarsın. Nasıl, mükemmel değil mi?”

Tuesday, August 02, 2005

Şehir içi tarım

Bir sivil toplum örgütü, İstanbul'da ŞEHİR İÇİ TARIMIN gelişmesi için uğraş veriyor

Kent tarımı, Kanada, Küba ve bazı Afrika ülkelerinde oldukça gelişmiş. Havana'nın gıda ihtiyacının yüzde 80'i Havana'dan karşılanıyor. Kanada'nın Vencouver eyaletinde ev sahiplerinin yüzde 44'ü balkon ve çatılarında tarım yaparak geçiniyor.

Ulaşılabilir Yaşam Derneği, Gürpınar Belediyesi'nin tahsis ettiği arazide kadınlarla doğal tarım yapıyor. Proje sorumlusu Korkmaz, kent tarımıyla hem yeşilin korunacağını hem de yoksullukla mücadele edilebileceğini vurguluyor.

Yıllardır göz kamaştırıcı ışığıyla köylüyü kendine çeken İstanbul'da, 5 milyon yoksulluk sınırında yaşıyor. Bu gerçek, İstanbul'da 'nev-i şahsına münhasır' çözümlerin geliştirilmesi ihtiyacını artırıyor. Ulaşılabilir Yaşam Derneği'nin (UYD) geliştirdiği de tam böyle bir çözüm.

Bir buçuk yıl önce 'Kent Tarımı' üzerine araştırmalara başlayan UYD, kentlerde yoksulluğun önlenmesinde kentsel tarımın strateji olarak belirlenmesinin önemli katkı sağlayabileceğini düşünerek kolları sıvamış. Kent tarımının en önemli sorunları olan toprak ve suya erişim konusunda araştırmalar yapan dernek, ellerindeki projeyle İSKİ ve belediyelerin kapılarını çalmaya başlamış. Bir dizi hayal kırıklığının ardından Gürpınar Belediye Başkanı Veliddin Küçük, projeyi olumlu bularak UYD'ye iki dönüm arazi tahsis etmiş. AB ve İŞKUR'un birlikte yürüttüğü Aktif İstihdam Tedbirleri'nden sağladığı fonla beş ay önce hayata geçirilen proje ile köyden yıllar önce gelmiş kadınlar hem yeniden özledikleri toprak kokusunu alıp, hem de modern kent yaşamınında sosyalleşebilmenin tadını çıkarıyor. İhtiyaç duyulan doğal ürünlerin, kente özgü olanaklarla kentlerde üretilmesi anlamına gelen kent tarımında, balkonlar, çatılar, yol kenarındaki araziler, hatta havaalanı yakınındaki boş araziler tarım alanı gibi kullanılıyor.

Gürpınar vitrin oldu


Kent tarımı, Latin Amerika, Kanada, Küba ve bazı Afrika ülkelerinde oldukça gelişmiş. Havana'nın gıda ihtiyacının yüzde 80'i Havana'dan karşılanıyor. Kanada'nın Vencouver eyaletindeyse ev sahiplerinin yüzde 44'ü balkon ve çatılarında tarım yaparak geçiniyor. Kent tarımının her metropolün yapısına uygun yöntemlerle geliştiğinin altını çizen UYD yöneticisi Yılmaz Cem Korkmaz, şunları söylüyor: "İstanbul'da sağlam bina bulmak zor olduğu için işi çatılarda, balkonlarda yapmayı uygun bulmadık. Geniş ve suya erişimde sorun olmayan alanlar bizim için öncelikliydi. Ve Gürpınar bu pilot projenin vitrini oldu."
Projenin tüm İstanbul'a yayılması için çalışma başlatan ve İSKİ'ye proje götürdüklerini söyleyen Korkmaz, şöyle devam ediyor: "Projelerimiz olumlu karşılandı. Belediyelerin birçoğu arazi rantlarının çok yüksek olmasından dolayı projelere pek de olumlu bakmıyor. Ancak Beykoz, Küçükçekmece, Haraççı, Sazlıbostan ve Ömerli gibi belediyelerle çok olumlu görüşmeler gerçekleştiriyoruz. Bu bölgelerde büyük proje girişimlerimizin yakında sonuçlanacağına eminiz. Hedefimiz binlerce aileyi bu proje içerisine katmak. Beş yıl içinde İstanbul'daki tüm belediyeleri bu projenin içine sokarak, organik kent tarımını İstanbul'da oturtmak istiyoruz. Gürpınar'da gerçekleştirilen pilot projenin başarısı bizim için çok önemli."

Proje 25 aileye hayat veriyor

Gürpınar projesinde 25 kadın çalışıyor. Bu kadınlar Gürpınar, Büyükçekmece ve Avcılar'dan ev ziyaretleriyle seçilmiş. Seçim aşamasında gelir düzeyleri ve tarım ile ilgili hevesleri de göz önünde bulundurulmuş. Belediyenin tahsis ettiği alana bir prefabrik evin inşa edilişine kadar kadınlar eğitimlerini Gürpınar Belediyesi'nin mutfağında yapmış. Bir buçuk ay boyunca Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü'nden gelen sebzecilik uzmanlarının verdiği eğitime tabi tutulan kadınlar bu çalışmalar sırasında bitki bakımı, bitki yetiştirilmesi, organik tarım, rotasyon planları gibi konularda görsel öğelerle desteklenmiş bir öğrenme süreci geçirmiş. Ardından bölgede 120 metrekarelik bir prefabrik binanın inşa edilmesiyle kendi yerlerine geçerek öğrendiklerini arazi üzerinde hayata geçirmeye başlamışlar.

Planlı ekimle bölgeye şu an 10 çeşide yakın sebze ekilmiş durumda. Ağustos ayı başına kadar da ürünlerin satışa hazır hale gelmesi planlanıyor. Gürpınar Belediyesi'nin tahsis ettiği arazide bir ziraat mühendisi ve ziraatte 35 yıllık bir geçmişe sahip bir çiftçi bu projeyi yürütüyor. Ziraat mühendisi Haydar Balcı, işin doğal tarım esaslarına göre sürdürülmesi için gerekli altyapıyı hazırlarken, yılların çiftçisi Yaşar Gülşat ise sunduğu pratik çözümlerle daha verimli bir ürünün elde edilmesine yönelik faydalar sağlıyor. Projede görev alan kadınlar ise hayatlarından oldukça memnun. Her biri projeyle gönül bağı kurmuş durumda. Kimisi pazar günü bile bölgeye gelerek çalışıyor ve bundan büyük bir zevk alıyor. Örneğin yıllar önce Sinop'tan İstanbul'a göçen Mürüvvet Ünlü hem çok eğlenceli bir ortamda çalıştıklarını hem de aile bütçelerine bu sayede katkı sağlayabildiklerini belirtiyor.

Yıllar önce ayrı kaldıkları toprak kokusunu yeniden duyumsamalarının mutluluğu projede çalışan tüm kadınların gözlerinden okunuyor.

Sebze meyveyi önce üreten tüketecek

UYD yöneticisi Yılmaz Cem Korkmaz, bu ürünlerin bir pazar kaygısıyla sertifikalandırılmasının onlar için bir önem taşımadığının altını çizerek şunları söylüyor: "Her şeyden önce arazinin ve toprağın temiz tutulması bizim için önemli. Projedeki ana amaç, üretilen sağlıklı ürünlerden projede çalışan 25 kadının, ailelerinin ve komşularının faydalanabilmesi. Sağlıklı ürünü önce kendilerinin tüketmesi gerektiğine inanıyoruz. Artanların, ki üretilen ürünün önemli bir kısmı artacaktır, ucuz şekilde satılmasını amaçlıyoruz. Yoksa kuru fasulyeyi organik yapıp kilosu 10 milyondan satmak gibi elit bir pazarlama yaklaşımımız yok."

Projede görevli kadınların nasıl kazanç elde edeceği ile ilgili sorularımıza Yılmaz Korkmaz'ın yanıtı şöyle: "Proje kapsamında kurs gören kadınlara günlük 10 milyonluk ücret ödeniyor. Ayrıca satılan sebzelerden elde edilen gelir de 25 kadın arasında paylaştırılacak. Üretimde görev alan kadınlar ürünleri hal fiyatının yüzde 25 altında alabilecek ve toplanan paralar bir kumbaraya atılacak. Ay sonu geldiğinde kumbarada toplanan kazanç çalışanlar arasında paylaştırılacak." Bölgeden elde edilen doğal tarım ürünlerinin Gürpınar ve Bakırköy belediyelerinin tahsis edeceği standlarda satılması planlanıyor. Bahçeyi, çevredeki insanlar tarafından kullanılacak sosyal tesis gibi kurguladıklarını belirten Korkmaz, "Bahçemizi ziyaret edenler meyve ve sebzeleri dalından seçebilecek. Maliyet düşük olduğundan, çalışanların geliri diğer çiftçilere göre daha yüksek olacak. Ayrıca çürütülmüş hayvan gübresi kullandığımızdan yüksek verimli ürünler elde edeceğimizi düşünüyoruz. Verimden yana bir endişemiz yok" diyor.

Haber: RADİKAL gazetesi