Tuesday, September 13, 2005

GENİŞ DÜŞÜN, DAR BAŞLA, ÇABUK BİTİR!

Kişisel Gelişim Uzmanı Mümin Sekban''la yurtdışında olduğu için, uzun zamandır görüşemiyorduk...

''Kişisel Ataleti Yenmek'' başlıklı kitabını resmen sakız ettim yıllar içinde... Çünkü görünen oydu ki, bizler yapmak istediklerimizi sadece hayalimizde canlandırıyor ama bir türlü eyleme geçemiyorduk. Bu tablo toplumun genelinde hüküm sürünce de, başarısızlıkların, mutsuzlukların, hayal kırıklıklarının ardı arkası kesilmiyordu haliyle.

Mümin Bey, yeni hazırladığı kitapta, yine bu konuya değinip; ilginç bir örneklemeyle çıkmış yola; ''Kısa boylu ve zayıf bir genç yanında duran uzun boylu ve iri yapılı kuzenine dönerek, ''ben senin yerinde olsam, dünya ağırsiklet boks şampiyonu olurdum'' deyince, kuzeni dönüp şu cevabı vermiş: ''Seni dünya hafif siklet boks şampiyonu olmaktan alıkoyan ne?''

Çoğumuzun durumu bu küçük hikayedekinden farksız... Elimizden gelenin en iyisini yapmak yerine, ''Başkalarının yerinde olsaydık ne yapardık?'' a odaklanıyoruz niyeyse?

Durum vahim.

Bu eylemsizlik halinin, hedef seçmemek hayatı planlamamakla öyle güçlü bir göbek bağı var ki, şaşırırsınız...

Hoş, hedef koyma konusunda elimize kimseler su dökemez de, iş hedeflere ulaşmak için çaba göstermeye gelince, durum vahim.Herkes, yapması ve yapmaması gerekenleri sular seller gibi bilse de, iş harekete gelince, ayağımıza bir prangadır bağlanıyor işte...

Sahi bizi durduran ne o zaman? Bal gibi atalet işte... Yani eylemsizlik hali... Kişisel Gelişim Terminolojisinde ''amaca yönelik eyleme geçmeme'' olarak tanımlanıyor bu durum. Peki atalet içindeki insanlar nasıl tanınır:-Genellikle yavaş hareket ederler.

Tembellik, yılgınlık, miskinlik, üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi hareket etmek, yumurta kapıya dayanmadan harekete geçmemek, bezginlik karakteristik özellikleridir.


-Görev yaparken sık sık işleri erteleyip, mazeret beyan ederler.
-Hayata bakışları sitemkar, umursamaz, kötümser, eleştirel ve kaygılıdır. Bu nedenle de yaşama sevinçleri ve hayat enerjileri çok düşüktür.
-Onlara seslendiğinizde, genelde başlarını değil, kaşlarını kaldırarak size bakarlar.

Kaderimin oyunuTürkiye''deki en yaygın kişisel atalet örnekleri bir anketle belirlenmiş... Buna göre; yabancı dil öğrenmemek, kitap okumamak, sigarayı bırakmamak, düzenli spor yapmamak, ailesine ve çocuklarına yeterince zaman ayırmamak, deprem önlemleri almamak, aşırı düzeyde ekran bağımlısı olmak, tasarruf yapmamak veya çok israf yapmak, fazla kilolardan kurtulmamak ilk sıralarda...

İyi de her bir şeyi bilip de, harekete geçememenin altında ne yatıyor derseniz?

-Hedef yokluğu-İç disiplin eksikliği ki, (iradesizlik olarak kabul ediliyor).
-Kısa vadeli düşünüp, uzağı görememek-Alınganlık ve pasif direnç duygusuyla yaşamak
-Motivasyon yetersizliği
-Başarısızlık korkusu
-Standart ve kriter algısının olmaması
-Öğrenilmiş çaresizlik duygusu
-Hedefin gerektirdiği asgari yeterliliklere sahip olmamak,
-Zaman kullanma bilincinin olmayışı
-Yanlış yorumlanmış kadercilik anlayışı
-Açık değil, imalı iletişim kültürüne sahip olmak
-Sert gerçeklerle yüzleşmekten kaçınmak

Kanser gibi meretKurtuluş yok mu yahu bu halden?

Varr... Öncelikle atalet içinde olduğunun farkındalığı gerekiyor. Hah, bu arada ataletli insanlar da ikiye ayrılıyor... Birr; irade ve motivasyon zayıflığı nedeniyle hedeflerinin gereklerini yerine getiremedikleri için harekete geçemeyenler, ikii; aşırı iş yükü altında boğuşmaktan, önemli işlere öncelik veremeyenler yani kişisel organizasyon sistemleri yetersiz olanlar.

İlk gruptakiler, tembel ve iradesiz, ikinci gruptakiler gayretli ama metodsuz. Bütünde al birini vur ötekine... Yani, bu durum hayata taşındığında eşitler.Atalet denen şey iki aşamada gelişiyor haberiniz olsun;

-Çevredeki değişiklikleri ve yapılması gerekenleri görememek, bir tür körlük
-Yapılması gerekenleri gördüğü halde, hiçbir şey yapmamak, ihmal etmek, üşenmek, ertelemek ve eyleme geçmemek.

Tıpkı kanser gibi aşamalı bir tehlike meret. Niye biliyor musunuz? Çünkü şok değişimlere karşı kişi, kurum ya da toplumlar reflekslerini kullanarak harekete geçebilirler. Oysa kademeli oluşan değişimleri bünye tam algılayamaz. Fatura kabarık.

Kurtulmak için ipuçları:
-Üşenmemek, ertelememek, vazgeçmemek
-Umutları yüksek, sabit giderleri düşük tutmak
-Geniş düşünüp, dar başlayıp, çabuk bitirmek
-Her alanda bir şeyler öğrenirken, bir alanda herşeyi öğrenmek.Bugün yapacaklarınızın gelecekteki sonuçlarını düşünmek
-Başınıza gelen olaylardan çok, o olaylara verdiğiniz anlamların atalete sürüklediğini bilip, size olanlardan çok, sizin nasıl biri olduğunuzu farketmek
-Eyleme geçmek için mükemmelleşmeyi beklemek yerine, küçük işlerde kervanı yolda düzeltecek şekilde hareket etmek.Haydi bakalım...

Bugün haftabaşı, var mısınız bu illetle savaşmak için kolları sıvamaya. Bakmayın öyle bireysel sorun gibi göründüğüne, çoğunluğu etkisine alınca toplumsal ataletin faturası fena kabarıyor. Bedelini de yine dönüp, dolaşıp bizler ödüyoruz...

Yazan: İdil Çeliker

Thursday, September 08, 2005

Dedetepe Çiftliği`nin öyküsü

Arazi arama fikri aniden gelişti, bir gün İstanbul’da, boğazı seyrederken Erkan’a bir arazi almamızın çok hoş olacağından söz ettim. Bir hafta içinde Erkan arazi bakmak amacıyla Edremit civarına bir seyahat düzenlemişti bile. Erkan bu bölgeyi ailesi ile olan bağlantısından dolayı seçmişti. Annenannesi bu bölgede doğup evlenene kadar bu bölgede yaşamıştı. Benim, Türkiye ile ilgili çok fazla bilgim olmadığı için Erkan’ın bölge seçimi konusunda söyleyecek bir şeyim yoktu. Arazi seçimi gayet basit bir işlemdi. Bir araziye baktık ve hislerimiz burasının doğru yer olmadığını söyledi, ikinci baktığımız arazide ise tam tersi olarak tüm hislerimiz buranın doğru yer olduğunu söylüyordu ve karar verildi.

O anda batan güneş ve aynı anda doğan dolunay da sanki bu kararımızı destekler gibiydiler. Şu andan o ana bakınca ne kadar şanslı olduğumuzu anlıyorum, şimdi arazideki yaşama tecrübemle söyleyebiliyorum ki gerçekten çok şanslıymışız, kaderimiz ve içten olmamız bizi kurtardı. O kadar çok şey ters gidebilirdi ki.. Yakınımızda bulunan dereyi ilk başlarda güzel görüntüsü ve bize eğlence kaynağı olarak görüyorduk. Ama zaman içinde fark ettik ki bu dere bizim en önemli yaşam kaynağımız. Aldığımız arazi en yakındaki köy evinden bile kilometrelerce uzaktı ve tabii ki ne suyumuz ne de elektriğimiz vardı. Bu dere bize sonsuz bir su kaynağı oldu. Bulunduğumuz bölge rüzgârlı bir bölge... Rüzgâr benim daha önce sevmediğim bir elementti. Londra’da senelerce rüzgâra karşı bisiklet kullanmak beni doğanın bu gücüne karşı bayağı soğutmuştu. Ama bu rüzgâr vasıtasıyla, ufak bir rüzgâr jeneratörü ile sürdürülebilir bir elektrik kaynağımız oldu. Arazideki hayatımız çok basit ve fazla bir ihtiyacımız olmuyor, rüzgâr sayesinde geceleri okumamıza yetecek kadar ışık sağlamış oluyoruz. Arazimizi ve çevreyi keşfetmemiz hayli zamanımızı aldı. Her gün yeni bir şey öğreniyoruz, kuşların, bitkilerin, çevrenin zenginliği inanılmaz. Araziyi aldığımızda yakınımızdaki derede eski bir asma köprü olduğunu ve derenin bazı yerlerinin yüzebilecek kadar derin olduğunu biliyorduk ve burayı neredeyse her gün ziyaret ediyorduk. Ama bize sadece on dakika uzaklıkta bir şelale olduğunu ve yazın burada çay ve gözleme satıldığını keşfetmemiz iki ayımızı aldı! Bu bizim için büyük bir keşifti. Fark ettim ki insanlar (çoğunlukla) sosyal yaratıklar, şehir yaşamımızda arkadaşlarımızı istediğimiz zaman görebilme şansımız olduğunu unutuyoruz ve bunun değerini bilmiyoruz. Tabii ki arazimizde doğanın sakinliğini ve sessizliğini yaşarken aynı zamanda on dakika uzaklıkta sosyalleşebileceğimiz bir ortam olması gerçekten güzel bir sürpriz oldu bizim için.

Türkiye’nin batı kıyı şeridinde olan bölgemiz yazın şehirlerin sıcağından kaçanlar için bir turist cenneti. Bunun hem avantajları hem de dezavantajları var. Avantajlı olan kısmı daha önce söz ettiğim sosyal kısmı, etraftaki kafeler, restoranlar, köy pazarları insanlarla doluyor bu dönemde. Ama aynı zamanda bu kadar insanın kısa bir süre içerisinde bu bölgeye akın etmesi, bölgenin kendi imkânları ile başa çıkamayacağı bir çöp kirliliği yaratıyor. Birçok insan dere kenarında ve sahilde piknik yaptıktan sonra çöplerini orada bırakıyor. Bu çöpleri toplayan yerel insanlar bunları ya gömüyorlar ya da dere kenarına görünmeyecek bir yere atıyorlar ve bunların kışın dere tarafından alınıp götürülmesini umuyorlar. Geri-dönüşüm kumbaraları büyük şehirlerde çoğalmaya başladı ama bizimki gibi bölgelerde ve süpermarketlerin park yerlerinde de olması gerekiyor ki verimli olsun. Ve özellikle çöplerin sorumlu olarak ayırılması konusunda önemli bir eğitim eksikliği var. Çevremizdeki doğal toprak yollarda kola kutuları, plastik su şişelerini özellikle de derede yüzen sigara izmaritlerini görmek beni gerçekten çok üzüyor. Bir başka olumlu nokta ise etrafımızdaki köylülerin turizm sayesinde dışardan gelen bu insanlara hatta yabancılara bile alışmış olmaları... Onlar çok sakin ve misafirperver insanlar. Bize köylülerin gösterdiği ilgi, destek ve cömertlik bizim burda mutlu olmamızın en önemli sebebi. Bizi gerçekten kendilerinden biri olarak kabul ettiler ve inanılmaz destekliyorlar. Özellikle araziyi aldığımız aile ile çok yakın arkadaş olduk ve her şeyimizi paylaşıyoruz onlarla. Onlar bize zeytin konusunda bildikleri her şeyi öğretti, biz de ekolojik yaşam ile ilgili bildiğimiz her şeyi onlarla paylaştık ve iki taraf da inanılmaz güzel şeyler öğrendi. Daha önce söylediğim gibi bu bölgeye taşınmamız konusunda içten olmamız bizim en büyük şansımız oldu. Kafamızda bu yaşamla ilgili çok fazla düşünecek, mükemmel hayaller kuracak zamanımız olmadığı için hayal kırıklıkları da yaşamadık. Şansımızın da yaver gitmesi bunun bizim kaderimizde olduğunu ve içten gelen sesleri dinleyerek en doğruyu yaptığımızı hissediyorum. Amacımız (bölgedeki başkalarının da) bu bölgede ekolojik yaşam ağı kurmak ve bu sayede ekolojik yaşam ile ilgili daha fazla farkındalık yaratıp, Çanakkale’den Ayvalık’a kadar olan bu güzel kıyı şeridinin yanlış gelişim ve turist akını yüzünden çürümesini önlemek.

http://www.bugday.org