Monday, June 06, 2005

Yerleşenlerin Hikayeleri

Artık Bodrum’a bile inmiyorum
Gece Fethiye istikametinden Bodrum’a ulaştığınızda şoke eden bir manzara karşılar sizi. Saat çoktan gece yarısını gösterdiği halde yoğun bir trafik vardır sokaklarda. Her yerden müzik sesleri yükselir, modifiye edilmiş araçlar zikzak çizer. Bodrum limanı ve çevresi Mahmutpaşa’daki bayram alışverişi manzarasından farklı değildir. İnsanlar tatil yapmak, şehir stresinden uzaklaşmak için gelmişlerdir; ama Bodrum bile çoktan “kaçılası” bir yer olup çıkmıştır. Yanılmadığımızı ertesi gün görüyoruz. Büyük şehiri ve kariyerini geride bırakan eski manken Merve İldeniz, Bodrum’dan da kaçıp ulaşımı zor bir yere yerleşmiş.

Bir dönem ismi gündemden hiç düşmeyen mankenlerden biriydi Merve İldeniz. Uluslararası arenada da kendine yer bulmuştu. Kariyerinin zirvesindeyken 1999 yılında her şeyini bırakıp ortadan kayboldu ve kendisinden aylar sonra haber alındı. Merve İldeniz, doğup büyüdüğü Nişantaşı’nı, genç yaşta adım attığı ve 15 yıl hizmet ettiği mankenlik camiasını geride bırakıp gitmişti. İki buçuk yaşındaki kızı Leyla ile Bodrum yakınlarında, Bitez’de, çeşit çeşit bitki ve ağacın süslediği bahçesinde kedi ve köpeklerin oynaştığı bir evde yaşıyor. “Artık Bodrum’a bile inmiyorum” diyor Merve İldeniz. Günlerini bahçeyle ve küçük kızıyla ilgilenerek geçiriyor. Ne toprakla dolmuş tırnaklarına ne de aklar düşmüş saçlarına aldırıyor.

Tabiatı tanıyarak kariyer yapmak
Merve İldeniz’deki değişim, sadece yaşadığı şehri değiştirmekten ibaret değil. Artık hayata bakışını, yaşam tarzını değiştirmiş. Hayattaki en büyük önceliği, “kızını yetiştirmek ve yeni dünyalar keşfetmek” olmuş: “Kariyerden ne anladığınız çok önemli. Parlak bir CV ve herkesin gözü önünde bir yaşam tarzı mı, yoksa çocuğuna vakit ayırıp yaşamı yeniden keşfetmek mi? Ben yine kariyer yapıyorum ama kendimi, çocuğumu ve doğayı tanıma kariyeri.” Çiçek açan bir ağacı ya da meyve veren bir sebzeyi ilk kez 21 yaşında gördüğünden, yeni hayatındaki her şey onu fazlasıyla heyecanlandırmış. Eline kazma kürek alıp bahçesini ağaçlandırmış. “Cennetin ortasında yaşıyorum” diyor Bitez’deki evini anlatırken.

‘Kadının meta olarak görülmesine, başkaları için giyinip vücudunu sergilemesi’ne daha fazla dayanamadığını söylüyor. Yılda bir ya da iki kez İstanbul’a geliyor; o da ailesi için özel anlam ifade eden günlerde. Eşi Serdar Önal, İstanbul’daki işleri nedeniyle ayda birkaç kez gelebiliyor Bitez’e. Çocuğunu Bitez’deki köy okulunda okutmayı düşünen Merve, ‘küçük kedim’ dediği kızına televizyon izletmiyor, yalnızca faydalı bulduğu CD’leri izlemesine müsaade ediyor. Bundan sonraki hedefi, bir dağ köyünde satın aldığı 22 dönümlük arazide kendine yeni bir hayat kurmak. İçinde atların, eşeklerin olacağı bir çiftlik kurmayı planlayan Merve İldeniz, hiçbir şekilde büyük şehirlere dönmeyeceğini, hayatını böyle yaşamaktan çok memnun olduğunu söylüyor.

Müdürlükten ırgatlığa sıra dışı bir ressam
“Benimkisi biraz da mistik bir hikaye” diyerek anlatmaya başlıyor hayat hikayesini, Kütahya’nın Frig Vadisi’ndeki 300 nüfuslu Fındık köyüne yerleşmiş eski turizmci Suzan Boshman. “Anlamını yıllar sonra çözeceğim bir rüya görmüştüm. Eski bir otobüste, kucağımda kızım, yolculuk yapıyoruz. Frig Vadisi’nden geçerken bu köyü görüyorum. Kime ait olduğunu hatırlayamadığım bir ses ‘Kızınla birlikte bin metrede yaşayacaksın ve çok misafirin olacak’ diyor. Tabii, rüyadan pek bir şey anlamamıştım. Yıllar sonra trenle buradan geçerken rüyamdaki evi gördüm. O köy bu köydü ve tepedeki ev de o evdi. Daha sonra gelip burayı satın aldık; ama hemen gelip yerleşmedik. Yıllarca Antalya’dan, İstanbul’dan gelip gittik” şeklinde özetliyor, Almanya’da başlayıp Antalya ve İstanbul’da sürdürdüğü iş yaşamını bırakıp bu küçük köye yerleşmesine vesile olan olayı.

Suzan Boshman, Almanya’da doğmuştur ve Türkçe’yi 15 yaşından sonra geldiği Türkiye’de öğrenir. Alman olan babası gibi sanata meraklıdır. Ancak, Almanya’da da “sanat karın doyurmaz” anlayışı hakimdir ve yapacak bir işi olması için İngiliz filolojisi okur. Üç dili iyi konuşabildiği için uzun yıllar turizm sektöründe çalışır. Bir yandan da resimler yapar. Antalya Tanıtım Vakfı Müdürlüğü gibi etkili turizm şirketleri ya da Alcatel gibi uluslararası firmalarda çalıştığından sanata çok vakit ayıramaz. Antalya, İzmir, İstanbul derken gördüğü rüyadaki evi satın alır ve hafta sonları bu köye gelmeye başlar.

Bir gün kararını verir ve “hayata yeni bir başlangıç yapmalıyım” diyerek tüm işleriyle ilişkisini kesip 1999 yılında Fındık köyüne yerleşir. “Şimdi, bu kadar cesur olur muydum bilmiyorum; ama hiç kolay bir şey değildi. Kucağımda bir çocukla tek başıma ilk kez köy hayatıyla tanışacaktım. Benimkisi bir kaçış değil, yeniden başlangıçtı. Motorcu bir arkadaşım eve geldiği zaman kolundaki saat bin metreyi gösteriyordu. Demek ki bu bir mesajdı” diye anlatıyor, karar verdiği günleri... Satın aldığı ev eskidir, su ve elektrik tertibatı yoktur. Hepsiyle tek başına ilgilenir. Evini, yaptığı resimleri sergileyecek bir galeri şeklinde tasarlar. Köylüler, başta oldukça tuhaf bulur ‘farklı komşuları’nı. Sonra aralarında büyük dostluklar oluşur.

No comments: